Thursday, April 5, 2007

herkes kendi hikayesinde ölüyor...

kırgınım.. çok kırgın… ömrümce en önemsediğim şeyin “güvenmek” olduğunu söyledim durdum.. hayatımı ona yaslıyacak kadar güvendiğim bir adam girdi hayatıma.. çok sevdim onun an be an, ondan başkasını düşünemeyecek kadar çok sevdim.. ömrümde hiç kimseye güvenmediğim kadar çok güvendim.. uğrunda aileme rest çektim.. hayatımın kalanını birlikte geçirmeyi, hatta resimdeki gibi aşk dolu ölmeyi hayal ettim..

yalanmış, koskoca bir yalanmış.. sevdiğim adam beni yok sayarmış.. güvenmezmiş.. inanmazmış.. benden habersiz hayatımı takip edermiş, bana sormazmış.. özelime girermiş, beni hiçe sayarmış.. ona güvenip açtığım dünyada her şeyi kendi çıkarına kullanırmış… açıklamasını bile sormazmış…

bir duvardı yaslandığım.. koskoca devrilmez bir duvar.. öyle devrildi ki, altında kaldım, unufak oldum.. kırıldım, döküldüm.. nasıl toplanırım bilmiyorum… toplanmalı mıyım, onu da bilmiyorum…

en sevdiğim filmlerden biridir, “yatağımdaki düşman”.. düşman benim hayatımdaymış, görmemişim, bilememişim.. çırılçıplak bırakılmışım… fark etmemişim… ömrümce kendimi her anlamda bildim, ne neden, nasıl, niye,… bildim.. bütün cevaplarım herkesin gördüğü, bildiği, net “ben” halime çıkar; oysa ben onu hiç bilmemişim…. hiç tanımamışım…

ölümü en çok istediğim gündü dün.. öyle bir gündü… artık tutacak bir şey de yok… sığınacağım biri de…

ameliyat masasında öldüğünü farkedememiş bir ceset olduğumu, günlerdir bununla yaşamak durumunda bırakıldığımı bilmezdim..

ruhuna tecavüz edilen bir kurban gibi acım..

nasıl diner, bilinmez…

ölü koala